top of page

Kendinde Ustalaşmak

  • Yazarın fotoğrafı: elif günday
    elif günday
  • 11 Mar 2021
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Eki 2021

"Olaylara hükmedemem, kendime hükmederim."

Michel de Montaigne


Hepimiz günün her anını kendi dünyamızda deneyimliyor ve bir takım durumlar yaşıyoruz. Bizim için olumsuz olan bir olay başımıza geldiğinde veya çok mutlu olduğumuz durumlar karşısında renk renk duyguları tüm varlığımızda hissederek kendimize özgü tepkiler veriyoruz.

Etki-tepki döngüsünde ise biz, kimi zaman etki kimi zaman tepki oluyoruz.

Bu gerçeğin sağına soluna altına üstüne biraz bakmak, bu konuya kafa yormak oldukça keyifli ve daha da önemlisi değerli çünkü en basit şekliyle mutlu ve mutsuz anlarımızın her birinde bizden de çok şey var. Durumun yaratacağı sonuç genellikle -biz öyle düşünmeyi tercih etmesek de- bize bağlı. Nasıl mı?


Başımıza gelen (söylemde de ortaya konulduğu gibi) bizim dahlimizin olmadığı olay ve durumlar üzerinde kontrol sahibi olmamız çok mümkün değil.

Tüm bu olay ve durumlarda kontrol edebileceğimiz tek bir şey var, o da kendimiziz.


Kurduğumuz iletişimlerde, ilişkilerde, hayatı algılayış şekillerimizde, anlık tepkilerimizde en ortada olan su götürmez gerçek "biz"iz. Konu her ne olursa olsun, biliyoruz ki hayatı oluşturan o minik anlarda yaşanılanlar olduğumuz kişi ile birebir ilintili.


Yaşarken olaylara, kişilere ya da durumlara hükmetmeye, onları kontrol etmeye çalışan insanları tanımışsınızdır. Kim bilir belki onlardan birisiniz. Eğer öyleyseniz soruma çok hızlı şekilde yanıt verebilirsiniz: "Kontrol etmeye çalıştığınız her kim ya da ne ise, tam olarak kontrol edebildiğiniz bir deneyiminiz oldu mu?"

Tüm olasılıklar göz önünde bulundurulabilse dahi doğal süreçte oluşacak olan ufak bir değişiklik hesapları alt üst edecek güçte olabilir. Bu durumda biz'im dışımızdakileri (olay, durum, kişi, vb) kontrol etme çabası esasen oldukça belirsiz ve garantisi olmayan bir sonuç için tüketilen enerjiden başka bir şey olamıyor.


Karakterimizi inşa ederken konunun özünde kontrol edebileceğimiz tek şeyin kendimiz olduğu bilgisi olursa ve bu bilginin üzerine inşa olursak yaşamı kavrayışımız da doğal olarak dönüşecektir. Çoğu insan için yaşam amacı haline gelmiş olan mutluluk da yaşadığımız iletişim deneyimlerinden çok bağımsız sayılmaz.


Kişisel gelişim kitaplarında ya da çeşitli fikir önderlerinin etkileyici konuşmalarında, iş adamlarının başarı hikayelerinde dengeli ve mutlu bir hayat için yapılması gerekenler gibi konularla sıkça karşılaşıyoruz. Özünde hepsi Cem Yılmaz'ın da ünlü sözüne konuyu bir şekilde bağlıyor: Mutluluk İçimizde! :)


O bahsi geçen mutluluk içimizde yani bizde, bizimle, kendimizle alakalı.... Onu anladık ama nasıl oluyor da birebir aynı durumu yaşayan bir kişi mutlu, bir diğeri mutsuz oluyor? Hani içimizdeydi?


Bu noktada bilmemiz ve her daim uyanık olmamız gereken bir konu var:

"Şartlar ne olursa olsun davranışını seçmek, kendi yolunu seçmektir."


Etki-tepki'nin etkisi ne olursa olsun tepkinden sen sorumlusun ve seçtiğin tepki seni yansıtır diyen bu güzel söz aslında aradığınız mutluluksa size bunun da sırrını vermiş oluyor.


Durumlara vermeyi seçtiğimiz tepkilerin, ortaya koyduğumuz davranışın o durumun gidişatını direkt etkilediğini çoğu zaman unutuyoruz. Bize avaz avaz bağıran birine biz daha çok bağırmayı seçtiysek, devamında sinirleri bozuk bir şekilde konuyu (genellikle) şöyle anlatıyoruz: "Bana birden avaz avaz bağırmaya başladı, o bağırınca ben de sinirlendim, daha çok bağırdım." Yani özetle, önce o yaptı. O bağırmasa ben bağırmazdım. O öyle yaptığı için ben böyle yaptım... gibi çoğaltılabilir.


Oysa bir diğer tepki örneğinde; "Bana birden avaz avaz bağırdı, çok öfkeli ve ne desem anlamayacak haldeydi, onu kendi haline bıraktım, onunla sakinleştiğinde konuşacağım." gibi bir tepki de pekala mümkün.


Bu basit iki örnekte sizce siz hangi tepki sonrasında daha dengeli kalırdınız?


Bu soruya yanıtlarınızı eş zamanlı duyabilmeyi çok isterdim çünkü yanıtınıza göre ayrıca başka sohbetler yapma şansımız olurdu. Konumuza dönecek olursam, esasen bizi biz yapan bazı özelliklerle davranışlarımızı şekillendiriyor ve onun etrafında bir hayat yapılandırıyoruz. Halbuki olasılıklar sonsuz... Biz mevcuttaki bizi her an dönüştürebilir ve günlük hayatta sonucunda yoran, üzen gündemlerle ilgili farklı sonuçlar almaya çalışabiliriz.


Tepki anlarımızın durumun gidişatında oldukça belirleyici olduğu tespitinden hemen sonra tepkilerimizi sinir-bilimsel açıdan da anlasak iyi olabilir;

Tam da bu değindiğim konuda sinirbilimcilerin kullandıkları "Tepki Esnekliği" kavramı karşımıza çıkıyor.


Peki, nedir bu tepki esnekliği? Ne işe yarar?


Bu oldukça önemli prefrontal işlev, tepki vermeden önce, uyaran-tepki arasında ve dürtü-eylem arasında zamansal ve zihinsel bir alan açarak duraklamamızı sağlıyor.

Bu alan çok önemli çünkü bu alanda yapacağımız seçimin gücüyle ilişkiye giriyoruz ve kendimizin ustası oluyoruz.


Tepki Esnekliği bireye o andaki olası "en bilge benlik" olmayı seçmesi için bir alan / yol sunar.


Hayatınızda başınıza gelenlere ne ölçüde dürtüsel tepkiler veriyorsunuz?

Çoğunlukla dürtüsel tepkiler veriyorum diyorsanız, ne oluyor da mevcut durum için yapabileceğinizin en iyisini seçme şansını kendinize vermiyorsunuz?


Şartlar ne olursa olsun ortaya koyduğumuz tüm davranışlarımızdan sorumlu olduğumuzu bilerek, davranmadan önce bir es verelim. O "es" hem kendimize hem de dünyaya çok güzel bir armağan.


Comments


Yazı: Blog2_Post

Elif Günday / Kişisel Blog

  • LinkedIn
  • Twitter

©2020, Elif Günday tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page