top of page

Bloğuma hoş geldiniz!

  • Yazarın fotoğrafı: elif günday
    elif günday
  • 11 Oca 2021
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 28 Eki 2021

Bu yazının amacı yazacağım tüm yazıları neden yazacağımı anlatmak.

Ne oldu da ben kendimi blog yazarken buldum? Bugün klavyemdeki harflere bunun olabilecek en samimi yanıtını vermek için basıyorum.


Olabildiğince az sıkıcı olacak şekilde ben kimim, ne yer ne içerim biraz bahsedip size kendimi tanıtmak, yürüdüğüm yolu sizinle de paylaşmak istiyorum. Bu tanıtım kısmındaki yıllar, benim hikayemin ve koçluk maceramın tüm insani birikimini içinde saklayan yıllarım.


Ben şu aşağıda gördüğünüz köpeğin (Junior) annesi Elif'im.

Bir yaz çocuğuyum, Haziran 1985'te İstanbul Beyoğlu'nda dünyaya gelmiş bir İzmirliyim. 1,5 yaşındayken İzmir'e yerleşen annem-babam sağ olsunlar bana İzmirliliği armağan etmişler. Üniversite yıllarıma kadar İzmir'de okudum, öğrendim, aşık oldum, güldüm, ağladım, voleybol oynadım, keman çaldım, dans ettim, tiyatro yaptım...

Galatasaray Üniversitesi'ne koşa koşa kalbimde büyük bir coşku ile gittim ve üzerine 17 yıl bu kez İstanbul'da okudum, öğrendim, eğlendim, ağladım, aşık oldum, çalıştım, çok çalıştım, sanırım genelde çalıştım.


2003 yılında okumak için gittiğim İstanbul'da, üniversitemin ilk yazı itibariyle kendimi daha sonra mesleğim olacak olan reklamcılığın içine aktif olarak attım. Yine olsa yine yaparım :)


13 yıl boyunca Türkiye'nin önde gelen yerli ve yabancı ajanslarında hem kendi değerlerimle var olarak hem de işimin gereğini en mükemmel şekilde yerine getirme çabasıyla müşteri ilişkilerinden sorumlu ajans kişisi olarak çalıştım.

"Elif'çim, bir özgeçmiş görsek ne güzel olur" diyenleri şuraya alabilirim.

Ek olarak, müşteri ilişkileri ne midir? Onu merak ederseniz lütfen yorumlar kısmında sorun, ayrıca anlatayım. O kısım başlı başına bir blog olsa olur hatta belki o da olur, var bazı fikirlerim :)


Reklamcılık bu hayatta görüp görebileceğiniz en dinamik, en renkli, en esnek çalışma saatli, en yaratıcı, en üretken, en sürprizli ve en stresli işlerdendir. Normal şartlarda bir konuyu tarif ederken en'i kullanmayı sevmem ancak reklamcılığı anlatırken de "en, ilk ya da tek" kullanmak adettendir. Sonuçta, "X ürünü, Türkiye'nin en sevilen, ilk..." :) Pardon, hemen konumuza dönüyorum;

Uzun yıllar ülkenin en önemli reklam ajanslarında, o ajansların en yüksek cirolu markalarından sorumlu olarak çalışırken o yıllar bir yandan da kendimi daha iyi tanıdığım ve duygularımı fark etmek için kendime dönüp baktığım, kendimle çalıştığım yıllarım da oldular. Stresi çok yüksek, çalışma ortamı modern ve samimi, çokça eğlenceli ve bir o kadar da gergin olabilen ikinci evimdi çalıştığım ajanslar. Elbette her çalıştığım şirketi tam anlamıyla benimseyerek çalışmadım (fakat hepsinde yüksek sorumluluk duygusu ve mükemmelliyetçiliğimle çalıştığımı gururla söyleyebilirim.) ancak bende iz bırakan en az dört büyük ajans sayabilirim. Bunlardan neden bahsediyorum dersiniz?

İşin sadece iş gibi olmadığı, arkadaşlıkların, duyguların, dikkatin, yaratıcı zekanın, çok sıkı zamanlamaların, insan yönetiminin, büyük bütçesel sorumlulukların ve hedeflerin aynı anda var olduğu bir iş ortamında geçen bir gençlik ve genç yetişkinlik dönemi. Yani beni ben yapan ve kendimi keşfederken bana en çok yardımcı olan unsurlardan başlıcaları bu çalışma hayatımın içindeydi. Dostlarım, arkadaşlarım ve özel hayat tecrübelerim de şüphesiz en güçlü motivasyonlarım oldu ancak bu hayatta (mesleki üretim anlamında) ben ne istiyorum? sorusunu sorduran birebir reklamcılık serüvenimin kendisidir.


Kendim ile ilgili çalıştığım farklı içsel döngüler, farkında olmaya gayret ettiğim zihin bağlantılarım ve yaşadığım dışsal döngüler ve onlara verdiğim bireysel tepkiler konularında en etkili olan iş ve özel hayatımdaki deneyimlerim olmuştur. Koçluğa doğru gelen bu bana özgü hayat yolumda bu kısmın önemi oldukça büyük. Yazmadan geçmek olmazdı. Sonuçta genelde çok az şey birden bire ve sebepsiz oluyor.


Fazla da uzatmadan İstanbul'daki 13 yıllık reklamcılık kariyerimden sonra İzmir'e dönüşüme geleyim. Hayatımın geri kalanını doğayla, denizle ve güneşle, daha az trafikle, bolca organik gıdayla, sabah tanımadığınız insanların "günaydın"larıyla, çok sevdiğim ege şivesiyle, canım ailemle, kordon boyu ve palmiyelerle geçirmek, biraz sakinleşmek ve iş-özel hayat dengesizliğini dengeye oturtmak, kısaca köklenmek için İzmir'ime çok isteyerek, büyük bir coşkuyla döndüm... (İstanbul'da bıraktığım dostlarım ve o şehirde öğrendiklerim hayat boyu benimle olmaya devam ediyor.)


Memleketime gelir gelmez "Artık İzmir'de de İstanbul kalitesinde reklamcılık yapılmaya çalışılıyor demek ki diyerek" lokal bir reklam ajansında çalışmaya başladım fakat maalesef pek öyle olmadı :) 3 ay süren lokal ajans deneyimimden sonra uzun yıllardır adım atmayı beklediğim koçluğa ilk adımımı atacak ortam oluşmuştu. 20'li yaşlarımdan itibaren ilgi duyduğum psikoloji ve kişilerarası iletişim alanı üzerinde derinlemesine çalışabilmek için koçluk yolculuğuna hazırdım.

Detaycı bir insanımdır, bu perspektifle ince eleyip sık dokuyarak eğitim almak istediğim okul olan Sola Unitas'ı buldum ve temel koçluk eğitimlerime başladım.


Sevgili okurlar, eğitimlerin ilk gününün ilk saniyesinden itibaren hayatımın eskisi gibi olmayacağını anladığımı söylemeliyim. Yaşadığım güzel kalp çarpıntılarını bu yazıda ifade etmem çok olası değil. Tüm eğitimim boyunca yeni kavramlar, yepyeni perspektifler ve en önemlisi kendimle kurduğum iletişim adına çok kıymetli bilgiler edindim.


Bu bilgileri uygulamalı olarak da deneyimlediğimiz eğitimler, yıllardır içimde keşfedilmeyi bekleyen noktalara birer birer dokunarak beni dönüştürdü. Koçlukta ilerlemek ve dünya çapında geçerli saygın bir ünvan olan ICF'in akreditasyonu ile verilen ACC ünvanı ile yoluma devam edebilmek için ikinci aşamaya da kaydoldum ve yolculuğuma devam ettim. Hala ediyorum.


Her insanın potansiyeline sonuna kadar güvenmemizin nasıl eşsiz bir armağan olduğu, insanları gerçekten (ajandasız) dinlemenin hayatlarımızda ne kadar eksik olduğu, bir çok kuramsal teknikle insanlara hedeflerine ulaşması için eşlik ederek nasıl yaratıcı dönüşümler yaşanabildiğine şahit olmaya başladım.


Tüm bunlara tanıklık ederken eş zamanlı olarak hiç bitmeyen bir kişisel farkındalık ve kendinin en iyi versiyonu olma yolunda yapılan derin çalışmalar da yaşadığım hayatın anlamı adına paha biçilmez katkılar sunuyor.


Biliyoruz ki iş hayatında başarıyı getiren en temel şey, potansiyelinizi ortaya çıkarabildiğiniz ortamlarda doğal yeteneklerinizi gösterebilmeniz. Elbette başka bir çok katmandan söz edilebilir ancak akışta olarak üretmemizi sağlayan temellerin bunlar olduğunda tüm dünya hem fikir :) Bu sebeple benim için reklamcılığın yanı sıra beni ben yapan özelliklerimi kullanabildiğim, doğuştan benimle olan yeteneklerimin fayda sağladığı eşsiz bir alan "koçluk".


Bloğumu, koçluk serüvenimin başından itibaren benimle olan değerli kaynakları notlarımla sizlerle paylaşmak, günlük hayatta işinize yarayabileceğine inandığım kavramlara dair bir iki söz söylemek için hazırladım.


Koçluk yapılarak değil olunarak hayata geçirilen bir meslek. Bu olma durumuna hepinizin şahitliği ve eşliği benim için çok kıymetli.


Umarım yazdıklarımla hayatınıza bir parça olsun dokunabilir, günlük hayatta işinize yarayacak teorisi kuvvetli pratiği tadından yenmeyen bilgiler sunabilirim.


Herkese güzel okumalar dilerim.


En derin sevgilerimle,

İletişimci, Profesyonel Koç

Elif Günday

تعليقات


Yazı: Blog2_Post

Elif Günday / Kişisel Blog

  • LinkedIn
  • Twitter

©2020, Elif Günday tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page